ANASAYFA | DERNEK  | ENGLISH
Journal of Health and Nursing Management: 4 (1)
Cilt: 4  Sayı: 1 - 2017
Özetleri Gizle | << Geri
1.
Kapak
Cover

Sayfa I

2.
İçindekiler
Contents

Sayfa II

3.
Editörden
Editorial

Sayfa III

ARAŞTIRMA MAKALESI
4.
Yoğun bakımda sağlık çalışanlarına yönelik şiddet: Öfke düzeyleri hasta yakınlarının görüşlerini etkiler mi?
Violence to the healthcare professionals in the ICU: Does the anger level of patient’s relatives effects their opinions?
Eylem Paslı Gürdoğan, Selda Öztürk, Esra Uğur
doi: 10.5222/SHYD.2017.001  Sayfalar 1 - 7
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada hastası yoğun bakım ünitesinde yatan hasta yakınlarının, sağlık çalışanlarına uygulanan şiddete ilişkin görüşleri ile öfke düzeyleri arasındaki ilişkinin belirlenmesi amaçlandı.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Kesitsel ve tanımlayıcı olarak yapılan bu çalışmanın örneklemini bir üniversite hastanesinin yoğun bakım ünitelerinde yatan hastaların yakınları oluşturdu. Verilerin toplanmasında hasta yakınlarının sosyo-demografik özelliklerini ve sağlık çalışanına şiddete yönelik görüşlerini içeren anket formu ve Sürekli Öfke ve Öfke İfade Tarzı Ölçeği kullanıldı. Veriler SPSS 21.0 programında, sayı yüzde, ortalamalar, Mann Whitney-U ve Kruskall Wallis testleri kullanılarak değerlendirildi.
BULGULAR: Hasta yakınlarının % 92’si şiddet uygulamanın hak arama yöntemi olmadığını düşünmekte, % 13,3’ü sağlık çalışanına uygulanan şiddeti bazen onaylamaktaydı. Katılımcıların % 69,3’ü uzun süre bekletilmeyi, % 66,7’si, hasta ile ilgili bilgilendirme yapılmamasını, % 53,3’ü hasta ve yakınlarının sabırsız davranışlarını, % 44’ü şiddeti uygulayanların eğitimsizliklerini şiddet nedeni olarak belirtmişti. Sağlık çalışanlarına uygulanan şiddeti bazen onaylayan hasta yakınlarının sürekli öfke ve öfke dışa vurum puanları yüksek, öfke kontrol düzeyleri düşüktü (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Şiddet olayları sağlık çalışanları ve sağlık sistemi kadar şiddet uygulayanların bireysel özelliklerinden de kaynaklanmaktadır. Bireylerin öfke düzeyleri arttıkça, öfkelerini kontrol etmeleri zorlaşmakta ve şiddet eğilimleri artmaktadır.
INTRODUCTION: In this study, we aimed to determine the opinions of patient’s relatives about violence to the healthcare professionals and it’s relationship between their anger levels in the intensive care unit (ICU).
METHODS: In this cross-sectional and descriptive study the relatives of ICU patients, hospitalized in an university hospital, were formed the subject of the study. Questionnaire including socio-demographic characteristics of the patients’ relatives and their opinions on violence to healthcare professionals and Trait Anger and Anger Expression Scale were used in the collection of data. Number percentages, averages, Mann-Whitney-U and Kruskal-Wallis tests were used to evaluate data by using SPSS 21.0 software.
RESULTS: In this study, 92% of the respondents think that violence is not a way of seeking rights; and 13.3% of them express “sometimes” they confirm the violance to healthcare professionals. Respondents expressed that the causes of the violance was, to be kept waiting for long period (69.3%), insufficient information about the patient (66.7%), impatient behaviors of patients’ relatives (53.3%), and insufficient education (44%). Trait anger and anger expression scores of the patient’s relatives who is sometimes confirm the violance was high, anger control scores was low (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Violence cases are caused by individual characteristics of people who uses violence as well as healthcare professionals and health system. Individual’s anger level increases, more difficult to control their temper and violent tendencies are increasing.

5.
Doğum Sonu Kliniklerinde Çalışan Ebe Ve Hemşireler Kanıta Dayalı Uygulamaların Neresinde?
Where Can We Find Postpartum Clinic Midwives And Nurses In The Context Of Evidence Based Practice?
Yelız Doğan Merıh, Dılek Coşkuner Potur, Tuğba Yılmaz Esencan
doi: 10.5222/SHYD.2017.008  Sayfalar 8 - 14
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma, "doğum sonu kliniklerinde çalışan ebe ve hemşirelerin kanıta dayalı uygulamaların" neresinde yer aldığını ve katılımcıların kanıta dayalı uygulamalara yönelik görüşlerini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak gerçekleştirilmiştir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: YAraştırmanın örneklemini, İstanbul Anadolu yakasında hizmet veren iki farklı Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinin doğum sonu kliniklerinde çalışan 53 ebe, 48 hemşire olmak üzere toplam 101 ebe ve hemşire oluşturmuştur. Araştırmanın verileri tanıtıcı özellikleri ve katılımcıların doğum sonu kanıta dayalı uygulamalarına yönelik görüşlerini içeren anket formu ile elde edilmiştir Veriler SPSS programı ile T test ve ANOVA testi ile değerlendirilmiştir.
BULGULAR: Araştırmaya katılan ebe ve hemşirelerin yaş ortalaması 28,67±5,86 ve meslekte çalışma yılı ortalaması 8,96±6,47 yıldır. Katılımcıların %52,5’i ebe olup %66,3’ü lisans ve üzeri eğitim düzeyindedir. olduğu saptanmıştır. Kanıta dayalı uygulamayı, katılımcıların %66,3’ünün eldeki en iyi bilimsel kanıtları mesleki uygulamalarında kullanma olarak tanımladıkları, %97 oranında kanıta dayalı uygulamaların gerekli olduğunu ifade ettikleri saptanmıştır.
Katılımcılar doğum sonu anne ve bebek bakım ve tedavisine yönelik standart uygulamaları gerekli görme puan ortalaması 90,74±8,77, kanıta dayalı uygulamaları çalışma yaşamlarında kullanma puan ortalaması 41,77±6,12 olarak belirlenmiştir. Doğum sonu kanıta dayalı uygulamaları kullanma açısından eğitim düzeyi yüksek olan ve bilimsel yayınları takip eden katılımcıların diğerlerine göre puanlarının daha yüksek olduğu saptanmış ve aralarındaki ilişki anlamlı bulunmuştur (p<0.05).

TARTIŞMA ve SONUÇ: Ebe ve hemşirelerin doğum sonu uygulamalarda kanıta dayalı uygulamaları gerekli görürken uygulamalarında orta düzeyde kullandıkları, kullanımlarının artması için motive etme ve sürekli eğitim gereksinimlerinin olduğu saptanmıştır.
INTRODUCTION: This descriptive study aimed to determine where postpartum clinic midwives and nurses stand on the subject of evidence-based practice and to identify their opinions on evidence-based practice.
METHODS: The sample included a total of 101 midwives and nurses (53 midwives, 48 nurses) who worked at the postpartum clinics of two Women’s and Children Disease Trainig and Research hospitals located at the Anatolian side of Istanbul. Data was collected using a questionnaire developed by the researchers in order to investigate descriptive features and opinions on evidence-based practice in postpartum care. Data was analyzed using the SPSS, T test and ANOVA.
RESULTS: Mean age of the nurses and midwives was 28,67±5,86 and mean duration in the profession was 8,96±6,47 years. Among the participants, 52,5% were midwives, 66,3% had a Bachelor’s Degree or higher. It was found that 66,3% of the participants defined evidence-based practice as the use of best scientific evidence and 97% stated that evidence-based practices are necessary.
Mean score of finding standard practices of mother and infant care and treatment necessary was 90,74±8,77, mean score of implementing evidence-based practices was 41,77±6,12. In terms of implementing evidence-based practice in postpartum care, participants who had higher levels of education and who followed scientific journals had significantly higher scores (p<0.05).

DISCUSSION AND CONCLUSION: It was determined that midwives and nurses found evidence-based practice necessary in postpartum care and implemented evidence-based practice at medium levels. In order to increase such implementations- nurses-midwives should be motivated for continuing training is required.

6.
Üniversite Öğrencilerinin Öğrenci Sağlık Merkezlerinde Sunulan Hizmetlere İlişkin Görüşleri
University Students’ Opinions About the Services Given at Student Health Centers
Ebru Öztürk Çopur, Gülümser Kublay
doi: 10.5222/SHYD.2017.015  Sayfalar 15 - 21
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma üniversite öğrencilerinin öğrenci sağlık merkezlerinde sunulan hizmetlere ilişkinin görüşlerinin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmanın örneklemini Ankara İli Belediye sınırları içerisinde yer alan toplam dört üniversite öğrenci sağlık merkezi oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak araştırmacı tarafından geliştirilen soru formu kullanılmıştır. Her bir öğrenci sağlık merkezine iki hafta (10 iş günü) içerisinde başvuran öğrencilere soru formu uygulanmıştır. Veriler Eylül-Kasım 2013 tarihleri arasında toplanmıştır. Soru formunda katılımcıların sosyodemografik özelliklerine ait sorular ile öğrenci sağlık merkezi ve hizmetleri ile ilgili sorular yer almaktadır. Veri analizinde SPSS 20.0 istatistik paket programı kullanılarak, tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır.
BULGULAR: Araştırma sonuçlarına göre; katılımcıların %58.06’sı kadın olup %91.32’si herhangi bir işte çalışmamaktadır. Öğrenciler sağlık merkezinde en çok (%37,00) hizmetlerin hızlı olma özelliğini, hizmetlerin iyi olması özelliğini (28,78) ve ulaşım kolaylığı özelliğini (28,50) beğenmektedirler. Beğenmedikleri özellikler ise, uzman personel eksikliği (%28,90), muayene saatlerinin kısıtlı olması (21,43) ve personellerin ilgisiz olması (16,55) dir.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu sonuçlar doğrultusunda sağlık merkezlerinin hizmetlerinin tanıtımının arttırılması, öğrencilere daha geniş kapsamlı hizmet sunabilmek için hastane ve dış merkezlerle işbirliği ve anlaşma yapılması, öğrenci sağlık merkezlerinin hizmetleri ile ilgili planlama yapılırken personellere hizmet içi eğitim ve oryantasyon eğitimi verilirken öğrencilerin beklentileri anlatılmalı, gelecek çalışmalarda öğrenci sağlık merkezinde hizmet sunan personellerin ve hizmet alan akademik, idari ve diğer personel ile yakınlarının da görüşlerinin incelenmesi, hizmetin kalitesinin arttırılmasında ve hizmet planlamasında yol gösterici olacaktır.
INTRODUCTION: This study was carried out to determine university students' opinions about the services given at student health centers.
METHODS: The study sample included a total of four university student health centers located within the municipality bounders of Ankara Province. The questionnaire form which was developed by the researcher was used as data collection tool. The questionnaire form was applied to students who consulted to each student health center within two weeks (10 working days). The data were collected between September- November 2013.The questionnaire forms consisted of questions about socio-demographic characteristics of participiants, student health centers and services provided in these centers. The analysis of the data was obtained by using descriptive statistical, Ki-kare test analysis methods in SPSS 20.0.

RESULTS: According to the study results, 58.06% of the participiants were female, 91.32% of them were unemployed. What sudents like most about student health centers are the speed of services (37,00%), good quality of services (28,78%) and easy access (28,50%). What students dislike about student health services include lack of expert staff (28,90%), limited hours of examination (21,43%) and ack of laboratory services (16,55%).
DISCUSSION AND CONCLUSION: In light of these results, it can be recommended to increase the promotion of services given in these health centers, make cooperation and agreement with hospitals and other centers to provide a wider range of services for students and consider the supports and describing expectations of students’ to personnels when giving in training and orientation education to increase of service quality and make service planning.

7.
Ebelik Öğrencilerinin Değişim Sürecindeki Görüşlerini Belirlemeye Yönelik Bir Araştırma
A Research On Identifying Midwifery Students’ Opinion During The Process Of Change
Işık Atasoy
doi: 10.5222/SHYD.2017.022  Sayfalar 22 - 28
GİRİŞ ve AMAÇ: Sağlık kurumlarındaki değişimler sağlık çalışanlarını etkilediği gibi sağlık bölümlerinde okuyan öğrencileri de yakından etkilemektedir.
AMAÇ: Bu çalışma ebelik bölümü öğrencilerinin değişim sürecindeki görüşlerini belirlemek amacıyla planlanmıştır.

YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı araştırma tipinde planlanan bu çalışmaya, 2013-2014 bahar yarıyılı ebelik dördüncü sınıf gönüllü 60 öğrenciye ulaşılmıştır (%92,3; N: 65).Araştırmada veri toplamak amacıyla literatür incelenerek öğrencilerin değişim sürecindeki görüşlerine yönelik toplam 13 ifadeden oluşan anket formu kullanılmıştır. Anketin yapılabilmesi için etik kurul ve okul müdürlüğünden izin alınmıştır. Veriler SPSS 16.0 programı ile analiz edilerek aşağıdaki bulgulara ulaşılmıştır.

BULGULAR: “Bana göre değişim olmalı” %83,3, “Birileri bana bir şeyleri değiştirmek için baskı yaptığında, faydası olabileceğini düşünsem bile direnç gösterme eğiliminde olurum” %53,3, oranında katılıyorum şeklinde cevap verilmiştir.“Değişimlerin kötü bir şey olduğunu düşünürüm” ifadesine %60,“iş hayatımda değişim yerine istikrarlı rutin hayat tercih ederim” %45 oranında katılmıyorum yönünde cevap verdikleri görülmektedir. Ayrıca,“mesleğimdeki teknolojik değişimlere karşı yeterli teorik ve pratik bilgiye sahibim” ifadesinde de %43,3 oranında kararsız oldukları anlaşılmaktadır. Bu konuda olumsuz düşüncelere baktığımızda, en yüksek ortalamaya “Değişimlerin kötü bir şey olduğunu düşünürüm” ifadesi sahiptir (2,43).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Yapılan araştırma sonuçlarına göre; ebelik dördüncü sınıf öğrencilerinin değişime çok dirençli oldukları söylenemez. Teknolojik değişimlere ayak uydurmada kaygılı oldukları görülmektedir. Değişimi uygulayacak olan yöneticilerin bireylerin değişim algılarını ve beklentilerini dikkate alması, kurumdaki değişikliklerin kabul edilmesi için çalışanların da katılımının sağlanması önerilebilir.
INTRODUCTION: Changes in health institutions closely affect the students attending health departments as they affect healthcare workers.
AIM: This study was planned to identify midwifery department students’ opinion during the process of change.

METHODS: The descriptive study was comprised of 60 voluntary fourth year midwifery students during the spring term of 2013-2014 academic year (N: 65). Literature was reviewed and a 13-item survey form was generated to collect data to determine students’ opinion during the change process. Necessary permits were obtained from the Ethics Committee and College Administration to implement the survey. Collected data were analyzed with the help of SPSS 16.0 program which provided the findings given below.
RESULTS: 83.3% and 53.3% of the students agreed with the statements “In my opinion, change must happen” and “When someone pressures me into changing things, I may tend to resist the change even though I believe the change might be beneficial” respectively. The statements “I believe changes are unfavorable” and “I prefer a stable and routine work life instead of change” were disagreed by 60% and 45% of the students respectively. It was also observed that 43.3% of the students were undecided about the statement “I have sufficient theoretical and practical knowledge about the technological changes in my profession”. Examination of the negative statements in the survey showed that the highest average was obtained for the statement “I believe changes are unfavorable”(2.43).
DISCUSSION AND CONCLUSION: According to study results, it cannot be claimed that fourth year midwifery students are highly resistant to change. Midwifery students have anxiety in terms of keeping pace with technological changes. It can be suggested that administrators, who will implement changes, should take perceptions of change and expectations from change into account and ensure the participation of employees in order to enable the changes in the organization to be accepted.

DERLEME
8.
Hasta Düşmelerinin Önlenmesinde Teknoloji Kullanımı
Using Technology to Prevent Patient Falls
Veysel Karani Barış, Şeyda Seren İntepeler
doi: 10.5222/SHYD.2017.029  Sayfalar 29 - 36
Hastanelerde yaşanan hasta düşmeleri hastalarda fizyolojik ve psikolojik zararlara yol açmakta, bakımın zamanında alınmasını, etkinliğini, verimliliğini etkilemekte ve hastane maliyeti ve yatış süresinde artışlara neden olmaktadır. Dolayısıyla ciddi sonuçları bulunan düşmelerin önlenmesi hasta güvenliği ve sağlık bakım kalitesi açısından hayati önem arz etmektedir. Alan yazında düşmelerle ilgili etkililiği ispatlanmış birçok uygulama bulunmaktadır. Yaşanan teknolojik gelişmeler kapsamında yeni uygulamalar da gündeme gelmektedir. En yaygın kullanım sensör teknolojisinde olmakla birlikte; sağlık bilişim teknolojileri, video kamera ve iletişim teknolojileri de kullanılan teknolojiler arasında yer almaktadır. Bu teknolojiler hasta düşmelerinin önlenmesinde tek başına kullanılabildiği gibi, birden fazla düşme önleyici uygulama ile birlikte de kullanılabilmektedir. Fakat tek başına kullanımının hasta düşmelerini önlemede etkili olduğuna dair kanıtlar sınırlıdır. Bu derlemenin amacı hasta düşmelerinin önlemesinde kullanılan teknoloji örneklerinin açıklanması ve kullanımına ilişkin alan yazının paylaşılmasıdır. Sağlık çalışanlarına ve yöneticilere düşme önleme stratejilerinin uygulanması açısından katkı sağlayacağı ön görülmektedir.
Patient falls in hospitals cause physiological and psychological harm to patients and negatively affects timely and effective care. They also increase hospital costs and the duration of hospital stays. Therefore, preventing them is critical for patient safety and the quality of healthcare since they may yield serious outcomes. The literature indicates many practices intended to prevent falls that have been proven to be effective. New practices also emerge with technological developments. The most commonly used technology is sensor technology. Other technologies used include health informatics technologies, video cameras and communication technologies. These technologies can be used alone or in combination with other practices. However, only limited evidence exists on the effectiveness of using technologies alone to prevent patient falls. This review of the literature aims to describe the technologies used to prevent patient falls and share the information in the literature about them. It will help healthcare personnel and administrators to implement fall-preventive strategies.

9.
Ameliyathanede Güvenli Cerrahi Patoloji Materyal Yönetimi
Safe Surgical Pathology Material Management in the Operating Room
Semra Bülbüloğlu, Kadir Sevin, Sadık Çakır, Fatma Eti Aslan
doi: 10.5222/SHYD.2017.037  Sayfalar 37 - 42
Önemi: Cerrahi patoloji materyal yönetimi(CPMY) ameliyathanede hasta güvenliğinin sağlanmasında önemli bir yere sahiptir. Hastalardan alınan cerrahi patoloji materyalleri(CPM) hastalıkların tanılanmasında ve doğru tedavinin uygulanmasında anahtar rol oynar. CPMY güvenli yapılmadığında hasta için psikolojik ve fiziksel olarak yeni bir müdahale gerekir. CPMY gerçekleştirilirken koruyucu güvenlik önlemleri alınmadığı takdirde, sağlık bakım çalışanlarının kan, vücut sıvısı ve diğer potansiyel enfekte materyallere, kimyasal tehlikelere maruz kalması söz konusu olur. CPMY’nin öneminin bilinmesine karşın, Türkiye ve Dünya’da etkili CPMY’ye ilişkin yapılan uygulamalar istendik düzeyde değildir.
Amaç: Bu çalışmanın amacı; ameliyathanede CPMY’nin nasıl yapılacağına ilişkin rehber niteliğinde bir derleme hazırlamaktır.
Gereç ve Yöntemler: Perioperatif Hemşireler Topluluğunun (Association of perioperative Registered Nurses-AORN) güvenli CPMY hakkındaki önerilerinin bulunduğu rehber, kitaplar, makaleler ve çalışmalar incelenmiş ve ameliyathanede CPMY’nin nasıl yapılacağına ilişkin bir derleme hazırlanmıştır. Bu derlemenin kapsamına alınma kriterleri 1)Ulusal/uluslar arası hakemli bir dergide yayınlanmış, 2)CPMY sürecinin nasıl yapılacağına ilişkin kanıtları içeren, 3)Cerrahi hemşirelik ile CPMY’nin ilişkilendirildiği çalışmalar olarak belirlenmiştir. Bulgular: Yapılan literatür taraması sonucunda kurumlarda CPMY’nin nasıl gerçekleştirildiğine ilişkin pek az çalışma yapıldığı, son yıllarda üzerinde sıklıkla düşünülen ve geliştirilmeye çalışılan bir kavram olduğu, güvenli yapılmadığı takdirde hasta ve sağlık çalışanları için birçok sorunun gelişmesine yol açtığı belirlenmiştir.
Sonuç: Bu çalışmada ameliyathanede CPMY’nin hasta güvenliği ilkelerine uygun yapılmasına ilişkin öneriler yer almaktadır. Kurumsal politika, prosedür ve protokoller düzenlenirken her kurum hasta güvenliği standartlarını optimal düzeyde uygulayacak güvenli CPMY sağlanması için önlemler almalıdır. Tüm cerrahi süreçlerde kayıtlar doğru ve eksiksiz olarak tutulmalıdır. Güvenli CPMY’nin her aşamasında hasta ve çalışan güvenliği korunmalıdır.
Background: Surgical pathology material management (SPMM) is creating a important part of patient safety in operating room. Removed from patients surgical pathology materials (SPM) play a key role for diagnosis and correct treatment. When SPMM made effectively, a new intervention can need to be as psychological and physical for patient. While SPMM realized no take protector security precautions, health care workers possible to exposure blood, body fluids, chemical hazards and other potentially infection materials. Despite known importance of SPMM, it isn’t a level of ideal alpications about SPMM in Turkey and in the world. Aim: The aim of this study; prepared a review for guideline about how of SSPM. Material and Methods: A review that contain of recommendations for effectiveness SSPM prepared by Association of perioperative Registered Nurses-AORN, books, articlesand studies was reviewed and prepared a guideline about how of SPMM. In context of this guideline taken criteria designate as 1) It was published a scientific journal national/international with referee. 2) In context of scientifically evidences about how of SSPM process 3)It was correlated perioperative nursing with SPMM. Findings: The result of literature search was appointed a little od study about how of SPMM, in recent years it was determined that a concept frequently highlihted and being developed. Whenever it was done not effective, more problems reveals for patient and personnel.
Coclusion: In context of this study is located recommendations for interventions available patient safety in operating room. While the institutional policy, procedures, protochol was prepared, institutions can implement a level of optimal patient safety standards. Records should be to keep correct and no deficient on the perioperative process. Patient and personnel security should be protected every stage of SPMM.



 

LookUs & Online Makale